Başa Dön!
▼
5 Aralık 2010 Pazar
Sosyalleştiremediklerimizden misiniz?
Son araştırmalara göre Amerika'daki her 5 boşanmadan 1 tanesinin nedeniymiş Facebook. Nedense, hiç şaşırmadım bu istatistiğe...
Uzun değil, 1.5 yıldır kullanıyorum ben bu ağı. Sayesinde göremediklerimle, konuşamadıklarımla iletişim kurmayı, bilmediğim şeyleri öğrenip izleyebilmeyi seviyorum. Ama burada kalmıyor olay. Bariz bir şekilde kim ne halt yemiş diye merak ediyorum yahu! İzliyorum olan biteni. Yorum yapmaktan kaçınıyorum çoğu zaman ama hayatların içinde seyirci olmayı eğlenceli buluyorum. İtiraf etmeseler de pek çok insanın yaptığı gibi...
Pek çok gerginliğe, tartışmaya ve ayrılığa tanık oldum sayesinde. Hatta maalesef ben de bazı tatsızlıklar yaşadım. Bu sebeple anlayabiliyorum nasıl neden olduğunu bir boşanmaya. Mesela erkek arkadaşımın profilini izleyen birileri "Bilmem kimle ne biçim fotoğrafı var, oha!", "Eski sevgilisi ile fotoğrafını silmemiş, yuh!" deyip durmuştu vakti zamanında. Zaten gergin olan sinirlerim yeterince bozulmuştu o zaman dert anlatmaktan insanlara. "Bir insanın geçmişinde olanlar beni bağlamaz. Benimle ne yaptığı, ne düşündüğü, ne hissettiği önemli!" deyip durmaktan yorulmuştum. Hatta bir ara sevgilime çatmıştım bu yüzden. "Bana niye laf getiriyosun? Bari önlem al, yeter ya!" demiştim de, sonra saçmaladığımı farkettim. En sonunda iyi niyetli olmadığına inandığım, bana bunlarla gelen kişileri sildim hayatımdan ve hesabımı kapadım hatta. Sonra tükürdüğümü yalayıp döndüm de işte, neyse :)
Gerçek ilişkilerden sanallığa kayıldığını, değerlerin bu kadar düştüğünü, ayrılıp barışmaların bu kadar kolay olduğunu, insanların samimiyetinin ucuz, niyetlerinin fena olduğunu görmek ciddi ciddi moralimi bozuyor. "Bu insanlar mı benim arkadaşlarım? Ben hiç mi bilmiyorum adam seçmeyi?" diyorum elimde olmadan. Çünkü bir gün önce "Sevgilim beni çok seviyor, onu asla bırakamam. Yıkılır bensiz" deyip ertesi gün başka biri ile 'in a relationship' statusunu güncelleyen kişilere inanamıyorum. Aşk bu, elbette anlık ve hesapsız; bunu anlayabiliyorum ama yine de geriliyorum. Sürekli küsüp barışıp, her haltı duvarlarına yazan insanlardan daha çok korkutuyor bu kişiler beni. Duyguların bu kadar kolay tükenebileceğini görmek istemediğimden mi, yalancı ilişkilere şahit olmayı rahatsız edici bulmamdan mı bilemiyorum.
Her allahın günü birine "X sen benim canımsın! Cicim, minnoşummm" yazıp, ilk bir araya gelişimizde "X var ya, geçenlerde şöyle yaptı, böyle dedi. Bık bık bık..." diyebilen birileri olduğunu bilmek, güvenimi yerle bir ediyor. Herkesi sorgulamaya başladım hatta bu yüzden. Elimi eteğimi çekip, yorumsuz izliyorum sadece. Belki diyorum anlarlar arkadaşlık denen şeyin içinde bunun yer almadığını. Bırak dostluğu, tanıdık bile olamamış ki bu insanlar!
Sırf moral bozmak için "Kilo mu aldın sen?" yazan ve bundan zevk alan insanlar olduğunu görüyorum. Buluştuğumuzda "O da bana yaşlanmışsın dedi ama..." diye kendilerini haklı çıkarıyorlar sanki ben suçlamışım gibi. Halbuki ben ağzımı açmıyorum; yapan farkında zaten yaptığı eşekliğin. Bunlar küçücük kalıyor tabii ortaya saçılan sırların yanında. Dost bilinen ama olmayan yüzlerin salyaları eşliğinde ilk kadehte masaya meze oluyor birinin başından geçenler. Hayretle dinliyorum eleştirileri, ayıplamaları. Ertesi gün Facebook'ta "Bebeğim, ne zamandır konuşamadık. Özledim seni" yorumunu görene dek küsler zannediyorum hatta. Sonra kendime gelmem vakit alıyor...
Bunları bilmediğimden değil, beklemediğim insanlarda görmekten yana benim derdim. Ummadık taşın baş yarması bunca yaralayan zaten. Melek gibidir dediğim insanların meraklarına, fesatlıklarına yenilip yaptıkları kabullenemediğim. Bana yapılmaması, beni üzmeyeceği, ilişkimi gözden geçirmeyeceğim anlamına gelmiyor ki!
İşte böyle böyle iç içe geçiyor hayatlar. Hiç görmese bile seni, 1000 km uzaktan hayatında söz sahibi oluyor Facebook sayesinde insanlar. Bundan hoşlanmıyorum! Boşanmaların, biten ilişkilerin, çöken dostlukların hızlanması da bundan zaten. İki insan arasındaki şeye dahil olan zibilyon tane insanın varlığı, onlara kulak asan taraflar ve art niyet oluyor bir sonun sebebi. Birini tanımakla, o insanı bilmek arasındaki derin farkı ayırt edememek oluyor...
Düşünüyorum şöyle... Erkek arkadaşıma yazılan bir cümlenin beni ne denli etkilediğini; ben istemediğim halde eklenen ve ilişkimizi bitirme pahasına silinmeyen insanlar olduğunu anımsıyorum. Eski arkadaşlarımın bir araya gelip, artık beni çağırmayışlarını düşünüyorum sonra. Facebook'a dair kötü, hayatımda iz bırakan ne var dediğimde aklıma gelenlere bakıyorum ve elimde olmadan düşünüyorum; "Bunlar ben görebilirken, gözüme sokularak yapılanlar. Peki arkamdan neler dönüyor?" diyorum. Galiba, artık güvenemez, inanamaz, artık bunları kaldıramaz oluyorum...
İnsanlar birlikte oldukları insanlara mı yoksa kendilerine mi güvenmiyor da bu kadar kıskançlık dönüyor? Karşılarındakini mi yoksa kendilerini mi aptal yerine koyuyorlar da bunca aldatma yaşanıp gün yüzüne çıkıyor? Ne kadar insan duracağı yeri bilmeyip samimiyet ile yavşaklığı karıştırıyor? Peki, kaç insan karşısındaki ile arasındaki mesafeyi ayarlayamayıp tavır koyamadığı için hayatında yer alan insanı üzüyor, ilişkisinin yıpranıp bitmesine neden oluyor? Anlayamıyorum. Anlamaya çalışmak bile istemiyorum belki de. Sadece, bunların içinden yıpranmadan sıyrılmak, kendimdeki hataları onarmak istiyorum.
Sonuç olarak Facebook, modası geçmeyen ve saniyede 6 milyon tık alarak gittikçe bir fenomen haline gelen en büyük sosyal ağ. İçinde yer almanın eksileri bunlar. Artıları ise başka bir yazının konusu. Kendi adıma, kendi ilişkilerimin çöküşünde parmağı olan Facebook'u sevmiyorum ama onsuz da yapamıyorum. Benim basiretsizliğimden bu, biliyorum ama en azından gözlemleyip daha az zarar görmeye çalışmak için kullanıyorum.
İlişkilerimiz açık, pazarlıksız ve net olduğunda; sadece samimi ve art niyetsiz insanlar hayatımızda söz sahibi olabildiğinde daha az yorulup, kıçımızı daha az kollayacağız aslında...
Kendinize yakışan, dürüst bir sosyallik modanız olsun. Süper pazarlar :)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder